KIŞANAĞA SICAĞI SICAĞINA CEVAP GEÇiKMEDi
Mustafa Kemal ATATÜRK Kürt haritasının tam zıddı olan ve aksine haritamızı genişletmekten söz etti.işte o sözler; Sadece içten içten Gülerek (*_*),''Vatan Bütündür''Yanıtını verdi.Haritadaki bölgeler içinse şunları söyledi ;
Nitekim büyük zaferler kazanan Türk ulusu her halükarda kazanmayı bildiği gibi paylaşmayıda bilmiştir.ancak hiç kimsenin unutmaması gerekirki bu paylaşım rızık iş aş ve her türlü zaruri ihtiyaçlardır.
VATAN toprağıda bütünlüğü kapsamında paylaşılabilir asla bölünemez.Ancak Arttırılabilinir.
Söz konusu haritayı ele aldığımızda ise bu harita bizimde idealimizdir.Kerkük ve Musulu toprakalrımıza Katmak ve Türkmen eli halkıyla kucaklaşmak birlikte geleceğe yürümek arzusu içerisindeyiz.
Bizlerden kopuk olarak yaşayan ordaki kardeşlerimizle kavuşup bütün içinde beraberce yaşama gerçeğinin oldğunu düşündükçe bu arzumuz dahada kuvvetlenerek azmimizi arttırıyor.
Suriye bizdendir,muhtelif sebeplerle iç karşıklık çıkarmak isteyenlerin gücü ancak güç aldıkları yerden gelen yardımlarla olabilir.Bunun önü kesildiği taktirde kendi devletine isyan eden bölücüler devre dışı kalacak ve bölgeye huzur hakim olacaktır.
iran ve suriye'nin iç işlerine müdahele etmeden müttefik ilişkiler kurarak bölgenin refahı ve huzurunu sağlamak için çalışmaları hızlandırmalı ve bir an önce ticari ve sosyolojik ilişkileri güçlendirmeliyiz.
Gelecek Cennet Bizim Olacak...
ANKA TURK BOŞUNA YAZMADI
Yavuz Selim Şah ismaille giriştiği savaşta Şah ismail şaşırmıştı çünkü NASIL GÖZE ALABiLiYOR neye güveniyor benim karşımda duramaz boşuna insan kaybına neden olacak diyordu.Yavuz selim'in OSMANLI kayıtlarında Şah ismail'e gönderdiği Mektupta evet bende boşuna müslüman kanı dökülsün istemiyorum bulundugun bölgeyi bana iade et ve çekil demesine karşı son mektuplaşmalar sertleşmeye ve savaş kaçınılmaz bir hal almaya başlamıştı.
ŞAH iSMAiL UMMADIĞI YERDEN TOKAT YEDi
Neydi bir anda fikirlerini değiştiren şey...iŞTE BU ŞEY ÖZERKLiK..
Yavuz selim yanımda olursanız özerklik veririm size ve kendi devletinizde kendi toprakalrınızda yaşarsınız.Size müsade ederim demişti...
Peki Neden Şah ismaille böyle bir anlaşma yapmadıda Kürtlerle yaptı BUNUN SEBEBiDE Hiç kuşkusuz kiii MESHEP VE MEŞREP FARKI...
Her ne kadar osmanlıda yeniçerilerin varolmasını delil gösterenler olsada OSMANLI ALEVi DÜŞMANLIĞI ZAMAN ZAMAN Bazı hükümdarlarda yaptı ve sonu facialarla bitti.
Yavuz Selim BOYNUNA ALDIĞI VEBAL VE GÜNAHIN BEDELiNi
YiNE BOYNUN DA ÇIKAN VE SIRTINA KADAR YAYILAN ÇIBANIN
CANINI ÇOK ACI ÇEKTiREREK ALMASIYLA ÖDEDi...
Halk arasında bir deyim vardırya...Hani vebali günahı boynuna...işte o...
O günden bugüne dek süren ''ÖZERKLiK'' meselesi bundan ibarettir toprak talepleri bu cürrete dayanır bu cürreti yavuz selim vermiştir.
Bu cürreti verdiği kürtler bizim şafi dediğimiz karamanoğulları akkoyunlular afşinliler aşiretleri vb aşiretler değildir.Bunlar mervaniler şaddadiler vb aşiretlerdir.Diyeceksinizki ne fark eder çokşey fark eder bu aşiretlerin KÖKÜ TÜRKTÜR AFŞiN''EFŞiN'diye geçer ve türk boyudur.
Türklerin orta asya'dan inme zamanında 7 kol 24 boy olarak dağılmışlardır KÜRTLER BU BOYLARIN iÇiNDEKi KURT BOYU OLAN Türk aşiretlerindendir.
Yaşadıkları bölge itibariyle kürtçe konuşmuşlardır.Bildiğimiz lehçelerinin farklarıda bundan ileri gelir bir aşiret mardindeyse diğeri diyerbakırdaysa digeri başka bir bölgedeyse bunların lehçeleri değişkenlik göstermiştir ve zamanla oturmuştur.ZAZACA KIRMANÇi KüRTÇE.
KOLLAR BiRBiRNDEN ÇEŞiTLi
NEDENLERDEN AYILMIŞTIR ÖRNEK
Emevi Halifeler listesi Mervaniler kolu
Mervaniler kolu
I. Mervan bin Hakim 684
Osman bin Affan'in kuzeni Hakam bin Abi El As'in oğlu 684/685
7 Mayıs, 685
*II. Muaviye Abdullah bin Zübeyr üzerine gitmeyip halifelikten feragat etmesi uzerine yüksek devlet idarecileri ile görüşup halife secilmesi
*Abdullah bin Uzeyr'i halife kabul eden Sam valisi ad-Dahkak ve kabilesi ile Merj Rahitde carpismalar ve ad_Dahkak'in oldurulmesiyle isyanin sonu.
*Abdullah bin Uzeyr kardesinin Misir ordusunun elemine edilmesi ve Misir'in Sam merkezine baglanmasi.
* I. Yezid'in kucuk oglu ve halife adayi Halid'in annesi ile evlenmesi.
Kendi oglu Abdulmelik'i varis secmesi.
Ya vebadan olmesi ya da varislikten ayirdigi Halit'in annesi ve yeni esi tarafindan oldurulmesi.
Mervan kimdir?
Resulullah’ın (s.a.v.) Medine’den kovduğuve bir daha geri dönmesini yasakladığı Hakem’in oğlu Mervan’dır.Peki, Mervan’ın Medine’ye vali olmasını kim sağlamıştı? ilk önce üçüncü halife Osman bin Affan sağlamıştı.
Daha sonra da onunakrabası Muaviye bin Sufyan onu vali edindi. Çünkü Mervan,Osman’ın zamanında Medine’ye girme iznini almıştı.
ünkü kendisiEmevilerden olup böylece halife olan Osman’ın akrabasıdır. Budurumda peygamberin herhangi bir emri söz konusu olur mu!?
Mervan’ı esas sünneti değiştirmeye iten sebep nedir?
Muaviye’ninemri üzerine tüm camilerde Hz. Ali’nin lanet edilmesi sünnetigetirilmişti. Halkın çoğunluğu bu çirkin işin içinde olmamak içinimam namazını bitirir bitirmez hemen evlerine gidiyordu.
işte Mervanbu sebepten içinde Hz. Ali’yi lanet ettiği hutbesini namazdan önceokuyordu ve böylece halk ister istemez Hz. Ali’nin lanet edilmesiişine ortak ediliyordu.
Peygamber efendimizin sahih olarak bilinen birhadisi şerifi şöyledir: “Ali’yi söven beni sövmüştür ve beni söven iseşüphesiz Allah’ı sövmüştür!” Allah’ı ve peygamberini sövebilecekkadar öne giden bir toplumun değeri ne olabilir? Bu gibi toplumaitimat etmek bir peygambere nasıl yakıştırılabilir?
Allah korkusu yokmu bunu yakıştıranlarda? Tarih sayfalarına baktığımızda ashabın abidve zahid olanlarından Hz. Hucr ibn Udeyy neden arkadaşları ilezulmen öldürülmüştü?
Çünkü Hucr ve arkadaşları Hz. Ali’ye lanetedilmesine karşı çıkmışlardı da bu sebepten hiç acımadanöldürülmüşlerdi.
Peki, Hucr ve arkadaşlarını acımasızca öldürenlerkimlerdi? Tarih sayfalarında onların öldürülme emrini vereninMuaviye olduğu kaydedilmiştir.
Peki, Muaviye Hz. Ali’ye lanetedilmesini emretmesi ve zahid olan Hucr hazretlerinin arkadaşları ileöldürülmesini emrettiği halde ashap değerini ortadan kaldırmışolmuyor mu?
Nitekim imam-ı Ali hazretleri peygamber efendimizinEhl-i Beyt’inden olup, Hucr ve arkadaşları da ashaptan idiler.
Bununlaberaber imam-ı Ali hazretlerine sövmenin Allah’a sövmek gibiolduğunu sahih hadis bizlere bildirmiştir.
iman eden bir insanın kanınıhaksız yere dökenlere şanı yüce Allah aziz kitabında şöylebuyurmuştur:
“Onların yeri ebedi olmak üzere cehennemdir.” Hucr ve arkadaşlarının kanı haksız ve günahsız olarak Muaviye veyardımcıları tarafından akıtılmıştı.
Bu olaydan ashaba çifte standartuygulandığını fark etmek mümkündür. Muaviye ashabın ilerigelenlerinden olarak Sünni kesimi tarafından yüceltilirken, Hucr vearkadaşları hakkında adil bir söz sarf etmeye bile gerek görülmemiştir.
HUCR BiN ADiyy
iŞTE SURiYE OLAYLARINDA KABRiN'DEN ÇIKARTILIP TEŞHiR EDiLiŞi.
DiN Maskesi takan din düşmanları her devirde vardılar.
ATATÜRK
Amansız mücadeleleriyle büyük bir azimle durdurmuş
Onları dağıtmıştı.
iŞTE SURiYE OLAYLARINDA KABRiN'DEN ÇIKARTILIP TEŞHiR EDiLiŞi.
DiN Maskesi takan din düşmanları her devirde vardılar.
ATATÜRK
Amansız mücadeleleriyle büyük bir azimle durdurmuş
Onları dağıtmıştı.
KÜRTLER iÇiNDE islamı kabul edenler ve şırnakta cizrede hakkaride örneklerini gördüğümüz PKK'ya karşı olan türk bayrağını elleriyle köyünde tepeye dikip biz burda oldugumuz müddetçe buraya terör giremez diyen kürt vatandaşlarımızn oldugu aşikardır.
Kürtler içindeislam dinine mensup olanların dışında yine kürt olup HRiSTiYAN OLANLAR KÜRT YAHUDISI OLANLAR AŞiKARDIR.
BUGÜN kürtlerde 3 kol olunmasının sebepleride budur.
SIRRI SÜRREYA ÖNDER KÜRT SOLUNU iDEOLOJiK önderliğini yürütmekte Devrimci bir ideoloji güderek Kürt gençlerini devrim hakkında bilgilendirmektedir.
AHMAT TAN(islam'i kesim olan) Şafi olan kürtleri KÜRDistan için TOPLAMAYA ve birlik olmaya davet ederek onlarıda aynı platformun içine katıp güç toplamaya çalışmaktadır.
SELAHADDiN DEMiRTAŞ ve APO ise tüm bu oluşumları tek oluşuma indirgeyip fikir ve ideolojik ayrımları yok edip tüm kürtleri bir araya toplamak niyetindeler FAKAT ZERDÜŞT Dinine inanan ve kürt yahudilerincede rağbet gören bir KARMA iNANÇ SENFONisi varki çok derin ve çok karışıktır.
YEZiDiLER YANi ŞEYTAN OLAN YEZiDE Melek Tavus'a tapanlar apayrı bir konu teşkil edeceğinden konuyu uzatmadan noktalamak istiyoruz.
Yezidi inancını kısaca özetlersek...Hz ALi ile savaşan Muaviye'nin oğlu yezid MELEK TAVUSTUR..
Melek Tavus nedir ? Melek Tavus ADEM iLE HAVVANIN ilk cennette günah işlemesi ve yeryüzüne kovulma nedeni olan Cennetteki cinsel birliktelik yüzünden O GÜNAHIN MEYVESi.
iSRA SURESi 60.CI
AYETTEKi ''LANETLENMiŞ ŞECERE''
''ŞECERETÜL ZAKKUMi'' diye
Yüce KUDRETiN
bildirdiği lanetlenmiş şecere'nin yeryüzüne intikali.
O GÜNAHTAN BIR TAVUS KUŞU MEYDANA GELDi
Rengarenk...
Birde o TAVUSUN MÜBAREK OLANI VARDIR Ki o cennetin içinde zaten var idi.Yani bir günah meyvesi değildi...
GÜNAHI KÖTÜYÜ GÜZEL VE iHTiŞAMLA Büyüleyici kılan ŞEYTANDIR.KÖTÜYÜ iyi gösterir.
işte bu tavusta Görüntüsüyle büyüleyen günahın SEMBOLÜ OLMUŞTU.
ADEM iLE HAVVAYA GÜNAHI ilk Cennete giren yılan olan ŞEYTAN işletti.
HAVVAYI kandırdı bundan ye dedi o yasaklı dedi havva...
Hayır Tanrı sizin birbirinizi bilmeyin diye öyle söyledi,Eğer yerseniz yükseleceksiniz ve Tanrı'da bu yükselişinizden mutlu olacak
Havva kandı adem kanmadı hayır RAB BANA YEME DEDi
Bende söz verdim yemem dedi...Havva ısrar ederek ŞEYTANIN DEDIKLERINI TEKRARLADI ve ademin ağzına meyveyi soktu..ADEM MEYVEYi Havva aracılığıyla yedi.
RABBÜL ALEMiN OLAN ALLAH HAVVAYA Bu yaptığın yüzünden ÇOÇUĞUNU SANCI içinde doğuracaksın ve ben senin sancını arttırıcam...Senin yüzünden Toprak lanetli kalacak kıyama kadar ve senin cezan cennete dönebilmen için hep erkeğe bağlı erkeğe muhtaç yaşayacaksın.
ADEME ise sende ekmeğini ter dökerek kazanacak zorluklar içinde yaşayacaksın...
iŞTE GÜNAH'I iŞLETEN YILANDI BAŞTA GÜNAH'IN MEYVESi TAVUS OLDU..
YEZiDiLERDE MELEK TAVUS'A
TAPARLAR YANi MUAViYE'NiN OĞLU YEZiD'E
EĞER MELEK TAVUS DÜNYA'DA YEZiD iSE
BABASI _MUAViYE_'DE CENNETE GiRiP HAVVAY'I
KANDIRAN YILAN OLMALI...............
ŞEYHLERi Vardır ŞEYH HADi ve bu Şeyh'in Sünni Yani
_EHLiSÜNNET_ iNANCINA YÖNELiK Kitapları külliyatları vardır...Birçok eser yazmıştır VE EHLi sünnet kaynaklarına karışmıştır.
Anka Turk
irfan ASLAN
SLAYTI AŞAĞIDAN BÜYÜTEBiLiR SiNiZ
MURTAZA DEMiR'in DEĞERLi YAZISI
Terör örgütüyle görüşen şerefsizdir” diyen Başbakan’ın talimatıyla PKK yöneticileri ile MİT Başkanı Hakan Fidan’ın uzun süredir görüştükleri ortaya çıkınca, hem “bu durumda kim şerefsiz?” sorusu, hem de “şeref” ortada kaldı. Şereflerine sahip çıkmayan ve sokağa terk eden yöneticiler, bu kez de demokrasiyle iç içe ve en az şeref kadar değerli olan “barış” kavramını sahiplendiklerini, barışı mutlaka sağlayacaklarını iddia ediyorlar. Şeref olmadan barış nasıl olacak? Dileyelim, hiç değilse barışa sahip çıksınlar, sokakta bırakmasınlar.
Her ne kadar uluslar arası konjonktür ve bölgeye egemen olan emperyal güçler, “barışın” esas aktörleri olarak gözümüze batıyorlarsa da konu barış olduğunda, barışın hatırına kimi pürüzleri sineye çekmek kaçınılmaz olabiliyor. Bu çerçevede tarafların prensipte barışa karar vermeleri karşısında yapılacak tek şey, bu karara saygı duymak, katkıda bulunmak, “ama, lakin, fakat” demeden süreci desteklemek olmalıdır.
Barış sözcüğü, salt silahların bırakılması, tarafların şiddete son vermesi değil, bu kriterlerle birlikte huzuru, özgürlüğü, refahı, yani demokrasiyi de kapsadığı için evrenimizin tılsımlı sözcüklerinden biridir ve sözcük, bu umut ve kendisine yüklenen misyonla anlam kazanmaktadır. İşin bir boyutu budur, diğer boyutu ise yöntem ve niyetlere dairdir… Hükümetin niteliği, son tahlilde nasıl bir rejim tahayyül ettiği çok açıktır. Hükümet etme yöntemleri de öyledir. Nitekim zihniyetinin tezahürü gereği demokratik yöntemlerle, kişi ve kurumlarla değil, “akil adam” dediği alınıp- satıldığı alenen ortada olan kişiliklerle yola çıkmayı yeğlemiştir.
“BARIŞ KARŞITI” DEĞİLİZ; İTİRAZIMIZ,
UMUTSUZLUĞUMUZ, KORKULARIMIZ VAR
Organize teröre muhatap olan ülkelerde barış görüşmelerinin bir tarafı terör örgütüdür ve doğal olanı budur. Diğer tarafı ise hükümetin güdümlediği kerameti kendinden menkul kişiler değil, başta barış ve insan hakları örgütleri, demokratik kitle örgütleri ve sendikalar olmak üzere ulusal ve uluslararası ölçekte saygınlığı olan aydın ve sanatçılar olmalıdır.
Diğer yandan “barış” girişiminin barışla sonuçlanması, temelli ve kalıcı olmasının temel paradigması ve mihenk taşı demokrasidir. Evrensel ölçütlere dayanmayan, hele de PKK gibi “feodalite ve kirlenmiş sisteme karşı özgürlük mücadelesi verdiğini” iddia eden, bu inanç çevresinde halelenen, bilinçlenen, inanan, bedel ödeyen-ödeten ve genel olarak sol değerlere yaslanan kadroları bakımından içinde demokrasi, özgürlük, insani değerleri barındırmayan “barışın” tesis edilmesi ve kalıcılığı söz konusu değildir.
Bu sürecin temel paradigması demokrasi değil, feodalite ve Din’in bataklığıdır. “Akıllı adam” denilen figüranlar bir yana sürecin temel aktörleri olan Erdoğan ve Öcalan’ın ağzından dökülenlere bakılırsa, süreç bizleri, Türküyle Kürdüyle Türkiye insanının demokrasi özlemlerini karşılamaya değil, “İslam bayrağı altında buluşmaya”, aslında boğuşmaya-boğazlaşmaya götürmektedir.Demokrasinin gözlerden ırak tutulması, yani kaçırılması gönüllerden ırak tutulacağı anlamına gelmemelidir. “Demokrasi mücadelesi verdiğine, bu uğurda ölünüp-öldürüleceğine” inanan, kilitlenen kadroların bu “oyuna” uzun süre daha sessiz kalacağı düşünülmemelidir. Sol
Yurtdışında sürgünde yaşayan ve halen “yasaklı” olan edebiyatçı Haydar Karataş da aynı endişeleri dile getirmektedir:
“İslami söylem üzerinden bir barış söyleminin beni korkutmasının bir tarihi geçmiş var mıdır bilmem, ama Anadolu ve
Kürtlerin ötekileştirildiği, dil ve kimliklerinin inkâr edildiği, yoksulluğa terk edildikleri, “faili belli” katliamlara maruz kaldığı, insanlara b.k yedirildiği tartışmasız bir gerçekliktir. Kaldı ki, Kürt kardeşlerimizin yüz yıldan buyana karşı karşıya kaldıkları inkârın ne acılara, hangi ağır bedellere neden olduğunu, cumhuriyet dönemi de dâhil olmak üzere bin yıldan buyana kin, nefret, inkâr ve imhayla karşı karşıya kalan, yanan ve yakılan Aleviler olarak en iyi biz biliriz. Yüz yıl değil, bin yıldan buyana çok daha büyük zulüm ve trajedilere gark edildiğimiz, bu zulmün Osmanlı artığı devşirmeler ve Kürt feodal beylerinin ittifakıyla gerçekleştiği gerçeği de bir dip not olarak akıllarda tutulmalı, unutulmamalıdır…
Bu yüzden evrensel anlamda bir barışın tesis edilmesine karşı olduğumuzun iddia edilmesi, telkin, “aman dikkat” vb. tavsiyelerimizin “barış karşıtı” biçiminde propaganda edilmesi iyi niyetlilikle izah edilemez. Bilinci özgürleşen, feodal zinciri kıran Kürtlere “İslam Bayrağı altında birleşme” çağrısı yapmak, Kürtleri yeniden din ve mezhep batağına çekmek-zorlamak hangi aklın, hangi emperyal mahfillerinin projesidir?
Hiç kuşkusuz özgürlük ve demokrasi mücadelesi emek, liderlik ise bedel ister. “Devrim ve özgürlük mücadelesi”
Bu öneri PKK’nın tasfiye etme savaşı verdiğini iddia ettiği feodalizme, gericiliğe, şeyhliğe ve ağalığa teslim oluşunun açık kanıtıdır. Barışa değil, aktörlerine, onların içtenliğine itiraz ediyoruz. Tarihten gelen kuşku ve korkularımız vardır. Çekincemiz, tereddüdümüz, mesafeli duruşumuz barış karşıtı olmamızdan değil, kuşkularımızdan kaynaklanmaktadır.
Bizim yandaş olacağımız, destek vereceğimiz barış; “İslam bayrağı” batağı, Öcalan-Tayip ittifakı yahut Yavuz-İdris Bitlisi işbirliği değil, demokratik barıştır, laikliktir, özgürlüktür, insan hak ve hukukuna dayalı cumhuriyet değerleridir...
Oysa sizin “barışınızın” temel dayanağı A. Öcalan tarafından şöyle özetlenmektedir;
“... AKP de hiç bir siyasi irade yok. Bunlar neden anlamıyorlar? Kürtler olmadan Türkiye kaybeder. Kürtler olmadan Türkler nefes dahi alamaz. Bu tarihi de mi bilmiyorlar? Yavuz Selim’i bile örnek alsalar bu işi çözebilirler. Alparslan Anadolu’ya hâkim olmadan önce Kürtlere ihtiyaç olduğunu, Kürtlerle ittifak ihtiyacını biliyordu.
Anadolu’ya yapacağı seferin kararını Silvan’da aldılar. Oradan Ahlat’a gittiler. Ahlat’tan da Kürtlerle beraber harekete geçtiler. Yavuz Selim de İdris-i Bitlisi’ye mühürlü boş sayfalar gönderdi. O’na Siz kendi aranızda bir yönetici seçin, iki krallık oluşturalım diyordu.
Yavuz Selim Kürtlerle ittifak yapmanın önemini çok iyi biliyordu. Kürtlerle ittifak yaptıktan sonra Safevilere karşı savaşa girdi.” 2-3 Mayıs 2009/Özgür Politika
''ERDOĞAN'IN SÖZLERi''
Korkumuz, mesafeli duruşumuz, itirazımız bu anlayışa dairdir ama salt bu anlayıştan ibaret değildir. Bu işbirliğinin “Ben Alevilerin neden başbakanı olayım ki,
Esed Alevidir, beni Alevi dedeleri mahkûm etti, vb.” diyen zihniyetin aktörlerinin söyledikleri ise kanımızı onduracak cinstendir. Çoğunluğun yaşam anlayışından farklı yaşayan etnisitelere mensup yurttaşları, demokrat ve solcuları, Atatürkçüleri nasıl bir gelecek bekliyor?
Bu soruyu AKP İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşcu yanıtlıyor. Babuşçu bu konuşmayı, 1 Nisam 2013 tarihinde İstanbul Suriçi Grubu Derneğinin düzenlediği toplantıda yapmıştır. Dikkatle okumanızı öneririm.
“10 yıllık iktidar dönemimizde bizimle şu ya da bu şekilde paydaş olanlar, gelecek 10 yılda bizimle paydaş olmayacaklar. Çünkü bu geçtiğimiz 10 yıl içinde, bir tasfiye süreci ve bir tanımlama özgürlük, hukuk, adalet söylemi etrafında yaptıklarımıza paydaşlar vardı. Onlar da şu ya da bu şekilde her ne kadar bizi hazmedemeseler de; diyelim ki liberal kesimler, şu ya da bu şekilde bu süreçte bir şekilde paydaş oldular ancak gelecek inşa dönemidir. İnşa dönemi onların arzu ettiği gibi olmayacak.
Dolayısıyla o paydaşlar bizimle beraber olmayacaklar. Dün bizimle beraber şu ya da bu şekilde yürüyenler, yarın bizim karşımızda olan güçlerle bu sefer paydaş olacaklar. Çünkü inşa edilecek Türkiye ve ihya edilecek gelecek onların kabulleneceği bir gelecek ve bir dönem olmayacak. Onun için işimiz çok daha zor.”
Kürt politikasına yön verenler, milliyetçi-muhafazakâr çizgiye oturmuştur
Enver Aysever'in sunduğu Aykırı Sorular programına katılan BDP milletvekili Altan tan diyor ki;
“Ben laik değilim, laikliğe de karşıyım. Ben şeriatçıyım. Şeriat İslam hukukudur. İslam'ın ceza, ticari, medeni hukukunu kabul etmiyorum dediğiniz zaman Müslüman değilsinizdir. Ben Müslüman’ım ve İslam şeriatına inanıyorum.”
Diyebilirsiniz ki, “Altan Tan’dan bana ne?” Sonuçta Altan Tan parti yöneticisi değil ama yüzbinlerce insanın içinden seceresi ötedenberi belli olan bu mürtecinin milletvekilliği talebine “olur” vermenize ne demeli? İdeolojik eğiliminizin, nereye değin evrileceğinizin-esneyeceğinizin göstergesi olmaz mı?
Nitekim Abdullah Öcalan’daki bu tezahürün, esnekliğin, kulvar değişikliğinin nereyi işaret ettiğini gerek yukarda verdiğim 2009 tarihli yazısında, gerek 2007 yılındaki bir makalesinde, gerekse 2013 Diyarbakır Nevruz Şenliklerine gönderdiği mesajlarında açıkça tarif etmiş, Yavuz-İdris Bitlisi işbirliğinin güncellenmesini istemiştir. Son süreçteki İslami vurguların “politik manevra” olduğunu kabul etsek dahi, 2007 ve öncesinde söylediklerine, yazdıklarına ne demeli?
Murtaza Demir
SON CÜMLEYE Dikkat !
Yavuz-İdris Bitlisi işbirliğinin güncellenmesini istemiştir.
Konu anlaşılmış ve bitmiştir...Alevilerin ölmesi ya da bertaraf edilmesi uğruna SÜNNi MESHEP inancı yüzünden bu konu bu şekilde şekillenmiştir.
YANi ALEViLER BERTARAF OLSUN GEREKiRSE ÜLKENiN YARISI GiTSiN...
Ordunun içine giren sızmalar ve o sızmaların yaptığı katliamlar ve bunları devlete mal etmeleri ORDUYU ve Yargıyı mahvetmiştir...Tüm bu süreç Planlı Programlı 50 yıllık bir beyin fırtınası ile meydana gelmiş olup
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ün Vasiyet ettiği Gizlenen vasiyetindeki emirlerin tam aksi tam tersini YAPMAYA yöneliktir.
BOB PROJESi ATATÜRK'ÜN GiZLENEN VASiYETiNDEKi EMiRLERi VE TÜRKiYEYi
GERÇEKTEN MUASIR MEDENiYETLERiNDE ÜZERiNE ÇIKARACAK STRATEJiLERiNE KARŞI HAZIRLANMIŞ BiR
Made in ABD BOB PROJESidir...Ve BAŞBAKAN Bu Projenin eş Başkanı olduğunu defalarca dile getirmiştir.
Anka Turk
irfan ASLAN