.

.
» » » » » » ALi BABACAN 2014 Zirvesi



                                                                                                                                                                                                                                            
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Boğaziçi Yöneticiler Vakfı (BYV) Özgün Yönetim Uygulamaları 2014 Zirvesi'nin açılışında, dünyanın yaşadığı son krize bakıldığında işin özünde güven krizini gördüklerini belirtti.
Hem kamu hem de özel sektörde güveni oluşturup ona sahip çıkabilmenin o güveni oluşturmak kadar önemli olduğunu dile getiren Babacan, markanın verilen bir söz ama iyi markanın tutulan söz olduğunu vurguladı.
Reforma ihtiyaç var
Son bir yıldır yurt dışı algısıyla ilgili ciddi sıkıntıların olduğunu belirten Ali Babacan, şöyle devam etti:
"Geçen sene mayıs ayından bu yana Türkiye'nin ciddi bir algı sorunu var. Bu algı sorununun ciddi bir güven sorununa dönüşmesini engellememiz gerekiyor. Algıyı sadece iletişimle düzeltmeniz çok zor önce ürünün kendisi iyi olacak. Son bir yıldır yaşadıklarımız, Türkiye'nin reform konusunda da ne kadar şiddetli ihtiyacının olduğunu gösteriyor.

    11yıldır demokratikleşme, temel hak ve özgürlüklerde daha iyi uygulamalar ve hukuk devleti olabilmek için mücadele verdik ve veriyoruz ama arzu ettiğimiz noktada değiliz. Demokratikleşme Paketi ne ilk ne de son adımdı. Haklar ve özgürlükler konusunda sıkıntılarımız var. Hele de hukuk konusunda problemlerimiz çok büyük. Ülkede güven ortamını sağlayabilmek iyi işleyen hukuk sistemi ve yargı mekanizmalarıyla mümkün...
Hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir Türkiye arzu ediyoruz. Eğer hukuk devleti değilseniz, demokrasi bir süre sonra kaos ya da totaliter anlayış getirebilir. Bunun içindir ki evrensel normları baz almış sıhhatli bir hukuk sistemi, hukuk devleti olma hedefini önümüze koymamız önemli. Gelişmiş bir ekonomi için hukuki güvenlik şart. Biz hep piyasa ekonomisi dedik ama bunun kurallı piyasa ekonomisi olması gerektiğinin altını çizdik.
"Yanlışlık içinde olanların hesap vermesini sağlamak önemli..."

                                                                                                                                                                                                                                            
  Babacan, yolsuzlukla mücadelenin her ileri demokrasinin olmazsa olmaz bir konusu olduğunu belirterek, "Buna da tolerans göstermemek, iddianın sonuna kadar gitmek, yanlışlık içinde olanların da hesap vermesini sağlamak çok önemli. 

Kural koyuyorsunuz, o kurala uymayanlar için yaptırım gerekir. Kurala uymamanın cezası yoksa bir süre sonra o kuralın bir önemi kalmaz" diye konuştu.
Şaşkın şaşkın bakıyorlar
Babacan, Türkiye'de gerçekten önemli bir siyasi, sosyal, ekonomik bir dönüşüm yaşandığına işaret ederek, sözlerine şöyle devam etti:

"Devletin çok büyük vergi topladığı ve çok büyük para harcadığı bir model istemediklerini belirten Babacan, "Az vergi toplansın, az harcansın ve mümkün olduğu kadar özel sektöre alan açalım ki ülke kaynakları daha verimli kullanılabilsin. Bunu bazı ülkelerin liderlerine söylediğimde şaşkın şaşkın bakıyor.

Çünkü bazı ülkelerde 'ekonomi büyüyecekse ben büyütürüm' mantığı var. Biz de zaman zaman vatandaşlara harcama çeki dağıtma fikrinden, ekonomiye can suyu fikirlerine kadar kendi iç mücadelemizi de verdik" diye konuştu.
AA



















Yunanistan'da casusluk yapan Vodaphone Türkiye'ye sadece Yunan ortak getirmiyor. Ayrıca Yunan yöneticiler de getiriyor. Ve Yunan bankaları Türkiye'ye doluşuyorlar. Bütün bunları normal ticari faaliyetler olarak değerlendirmek için herhalde Tayyip Erdoğan ve/veya Ali Babacan olmak gerekiyor. Vodaphone, Yunan hükümetiyle Türkiye'nin telefon dinlemelerinden Atina'ya doğrudan pay verme konusunda anlaşmışsa, hiç şaşırmam. Bu arada Türk Telekom'un arka planından da İngilizlerin çıktığını ilave edelim O zaman ülke satılıyor ve bu satışlar artık bir milli güvenlik meselesi olmuştur diyenler haklı değil mi?

Her Taşın Altından İngiliz ve Amerikalılar Çıkıyor!

Son haftalarda bir yandan Vodafone'un Telsim'i alarak Türkiye'ye gelmek istemesi; İngiliz menşeli bu şirketin Yunanistan'da muazzam bir telekulak skandalına karıştığının tespit ve tescil edilmesi, Yunan bankalarının Türkiye'de bankalar almaya hız vermesi kafaları karıştırıyor..

Bunların genel ve birlikte bir değerlendirmesini yapmakta fayda var. Çünkü bu konularla ilgili bilgiler Yunan ve Batı basınında çıkmaya devam ediyor. Bu arada meselenin bir de Amerika ayağı oluştu. Amerika'da geçen hafta patlak veren izinsiz telefon dinleme skandalının içerisinden de Vodafone çıktı. 

Çünkü Amerika'daki istihbarat örgütlerinin çatı kuruluşu olan Ulusal Güvenlik Ajansı (National Security Agency) ile işbirliği içinde; ama mahkeme kararı olmaksızın milyonlarca telefonun yıllardır izlendiği ortaya çıktı. Toplamda 200 milyon civarında telefon dinlenmiş. Bunun bir kısmında da Verizone adlı Vodafone'un Amerika'da faaliyet gösteren şirketi bulunuyor.



  • Bu ülkelerdeki hükümet-halk ilişkilerinden ve mevcut rejimin dayandığı güç dengelerinden

  • İran, Türkiye, S. Arabistan ve İsrail gibi bölge ülkelerinin etkilerinden
  • ABD+AB ve Rusya+Çin gibi küresel aktörlerin ekonomik ve stratejik menfaat müdahalelerinden
  • Ve hepsinden önemlisi, tüm bu etkenleri, kendi sinsi ve Siyonist hedefleri doğrultusunda yönlendirmeye uğraşan ve çoğu kez başaran Yahudi Lobilerinin beklenti ve projelerinden ayrı değerlendirmek yanlış yorumlara yol açacaktır. Örneğin Sn. Recep T. Erdoğan’ın ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, önce Libya’da şimdi Suriye konusunda; başta kendi halkımızı ve Ortadoğu sokaklarını heyecanlandıran hamasi nutuklar atmaları, ama malum odaklar tarafından uyarılınca hemen çark edip yan yatmaları işte bu tutarsızlığı ve düşünce kısırlığını yansıtmaktadır.

Burada bir hatırlatma yapalım:

Mustafa Kemal ATATÜRK  

Balkan harbinde ordusunu neden geri çekmişti savaşmamıştı ?
Yaşadığı ilahi bir olay neticesinde bunu yapmıştır.

Bizlerde ALLAH'ın evren ve sistemini göz önünde tutarak Kuranı bilerek  hareket etmeli dünyaya onun penceresinden bakmalıyız.

  • Dini ilmi konuları bilmez isek siyonizmi anlayamayız.Onlar tevratta güya vaadedilmiş toprakları bahane ederek bir savaş veriyorlar bizde kendi kitabımızın emirlerini can pahasına bile olsa icraa etmek zorundayız artık.



Ortada silahlı kılıçlı savaş olmasada beyin ilim ve ekonomik ve de iletişim savaşı var.

Siyonizm’le ilgili bu tespit ve tahlillerimiz, hâşâ; “onları asla yenilmez ve baş edilmez oldukları, her tuttuklarını mutlaka kopardıkları” şeklinde anlaşılmamalıdır. Çünkü, yegane kuvvet kudret sahibi ancak Cenabı Hak’tır, her şey O’nun takdir planına bağlıdır. Bizim amacımız Kur’an’ın “Mü’minlere en şiddetli ve tehlikeli düşman” (Maide: 82. ayet) olarak tanıtıp uyardığı büyük bir fitne odağına karşı dikkatli ve tedbirli olmak gereğini vurgulamaktır. Yoksa“Onların hile ve düzenleri, dağları yerinden oynatacak kadar (güçlü) de olsa, Allah katında onları (boşa çıkarmak üzere) hazırlanmış planlar vardır” (İbrahim: 46)

15 Temmuz 2012 tarihinde, Rusya’nın, Kazakistan’ın Baykonur Üssünden fırlattığı uzay aracında, bir Rus, bir Amerikalı ve bir Japon astronotun bulunması ve ortak amaçlar için çalışmaları, bunların hepsinin Siyonizm’in güdümünde olduklarının canlı ve çarpıcı bir fotoğrafıdır.

Hatay-Suriye deniz sınırımıza yakın düşürülen savaş uçağımızın da, Erbakan Hocamızın defalarca bahsettiği, şimdi Rusya-Çin ve İsrail’in birlikte ürettiği “elektromanyetik dalga oluşturan” özel bir saldırı sistemiyle düşürüldüğü kanaatleri ise giderek haklılık kazanmaktadır.

Bunun gibi Numan Kurtulmuş’u AKP’ye transfer etme kumpasını da:

1- Sadece AKP’nin kendine taze kan bulma ve geleceğini kurtarma amaçlarından

2- Recep T. Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanı olması sonrası, partiyi kendisine minnettar kalacak birisine bırakma hesaplarından

3- Hükümet ve Cemaat’in gizli iktidar kavgasından, Tayip Erdoğan-Abdullah Gül kamplaşmasından çok daha ötelerde

4- ABD’nin derin devleti sayılan Yahudi Lobilerinin; “AKP’yi ve Türkiye’nin geleceğini kurgulama ve rahat kullanacağı yedek elemanlarını siyaset sahasında konuşlandırma” çabalarının bir parçası şeklinde okumak lazımdır. Çünkü başta recep T. Erdoğan’ı, sonra Numan Kurtulmuş’u önce Erbakan’a rağmen Milli Görüş’ün başına oturtmaya çalışan, bunu başaramayınca her ikisini de koparıp ayrı partiler kurdurtan odaklar aynıdır.

Hatırlayınız; son yerel seçimlerde iki ilden sürpriz sonuç çıkmıştı. AKP; "kesin kazanırız gözüyle baktığı" Balıkesir ve Manisa'yı MHP'ye kaptırmıştı. Öyle ki; Başbakan Erdoğan bizzat bu iki ilin ismini vererek şaşkınlığını saklamamıştı. İşte bu sürpriz sonucu sadece AKP değil, ABD de merak etmiş ve İstanbul Başkonsolosu Sharon Weiner’i, seçimlerden hemen sonra Balıkesir'e yollamıştı. Hem de bir ayda iki defa Balıkesir’e giden ABD Başkonsolosu şehrin esnafından, eşrafına, amirinden, memuruna tek tek dolaşmış, Belediye başkanıyla, valiyle, işadamlarıyla toplantılar yapmıştı.

Neden mi? Şunun için:

"AKP Neden Kaybetti? MHP neden kazandı?" sorusunun cevabını bulmaya çalışmıştı. Çünkü kurgulayacağı politikaları ve kullanacağı siyasi figüranları ona göre ayarlayacaklardı.
Ve yine, siyaset bilimci bir Doçent; “Bu aralar Amerika'dan yoğun bir ziyaretçi trafiği olduğunu” hatırlatmıştı. ABD’li heyetlerin biri gidip biri geliyormuş.

Hayırdır diye sorulduğunda:

"Anladığım kadarıyla Erdoğan sonrasına ilişkin bir projeksiyon çıkarmaya çalışıyorlar" diye yanıtlamıştı.

Çünkü özellikle; "Erdoğan'dan sonra yerine kim geçer?" sorusu üzerinde duruyorlarmış.

Yani; "Biz Küresel Gücüz", "Nasıl olsa istediğimizi yaparız" diye yan gelip yatmıyorlarmış!

Şimdi Numan Kurtulmuş’un, AKP’ye transferiyle ilgili yaklaşımlarımızın haklılığı böylece daha net anlaşılmaktadır. Numan Kurtulmuş’un daha önce ve defalarca Recep T. Erdoğan’la ilgili, “köpek yese kudurur” cinsinden ağır tespit ve tenkitlerini ve Başbakanın Ona yönelik çok sert ve sivri tepkilerini şimdi unutturmaya ve nice hikmetler uydurmaya çalışan yalaka yazar ve yorumcular, ayarını ve astarını çok iyi bildiğimiz Numan Kurtulmuş’u: 

“Dürüstlüğün simgesi, siyasetin beyefendisi” diye cilalamaktadır. Oysa, Numan Kurtulmuş’un has adamı Mehmet Bekaroğlu’nun “Ak parti küresel güçlerin bir projesidir” saptamasını yaptığı ve tabi rolünü hatırlattığı Recep Erdoğan’la Numan Kurtulmuş’un siyaset dilleri, derinlikleri ve dengeleri farklı olsa da, meziyet ve zihniyetleri aynıdır; Erbakan’a ve Milli Görüş davasına hıyanetleri ölçüsünde malum odaklar nazarında değer kazanmışlardır. Bunun en açık ispatı ise, her ikisini de öven ve reklâm eden marazlı medyanın masonik bağlantıları ve Batı hayranlıklarıdır.

Yahudi Lobilerinin ve ABD Derin Devletinin Numan Kurtulmuş ilgisi!

  • Wikileaks belgelerine sızmıştı. ABD’nin Ankara büyükelçisi James Jeffrey Şubat 2010 tarihinde Numan Kurtulmuş hakkında, ‘merkeze’ yolladığı değerlendirmede ilginç tespitler yer alıyordu.

Aşağıda orijinalini bulacağınız gizli belgenin ‘konu’ kısmındaki kelimeler şöyle:
“SUBJECT: NUMAN KURTULMUS: SAADET'S GENTLER AND KINDER FACE”
Konu: SP Genel Başkanlığına taşınan Numan Kurtulmuş: Saadet’in nazik ve müşfik yüzü.

  • 10 Şubat 2010’da Büyükelçilik tarafından Washington’a iletilen ‘istihbari bilgilendirme’ notunda, Numan Kurtulmuş’un en önemli özelliğinin Erbakan etkisi dışında olduğu vurgulanıyor ve son derece ‘yaklaşılabilir / ‘cana yakın’ ve reflective, ‘yansıtıcı, /düşünceli’ kelimeleri kullanılıyordu. Bu diplomasi dilinde ‘bizim için uygun’ anlamına geliyordu.


Kriptoda, bir Saadet yemeği sırasında ‘sohbet’ edilen Kurtulmuş’un röntgeni çekildiği anlaşılıyor ve dış politika konusunda Kurtulmuş’un görüşleri özetleniyordu: Özellikle İsrail’le ilişkiler konusunda Kurtulmuş ‘şaşırtıcı biçimde ‘ılımlı’ bulunuyordu.

  • Kripto’da ayrıca Kurtulmuş’un İşletme profesörü olduğu, doktorasını Cornell Üniversitesinde yaptığı ve 1970’lerde 4 yıl Amerika’da yaşadığı ve biraz durarak konuşsa da iyi derece İngilizce bildiği belirtiliyordu.


Son bölümde, Kurtulmuş ile birlikte, Saadet Partisi içinde farklı bir havanın esmeye başladığı (Yani Milli Görüş çizgisinden uzaklaştığı), onun önceki başkanlardan ‘farklı’ olduğu vurgulanıyordu.

Anlayacağınız, Numan Kurtulmuş tıpkı CHP’nin yeni adamları gibi uzun zaman takibe alınıyor, buluşmalar yapılıyor, ölçülüp tartılıyor ve malum merkezlerce oldukça olumlu ve uyumlu sayılıyordu.

İşte, Türkiye siyasi hayatına küresel kementler böyle atılıyordu: Evet, önünüzde canlı dersler vardı: Önce saha çalışması ve tespit yapılıyor.. Bir lider üzerinde yoğunlaşılıyor, takibe alınıyor.. Sonra kriptolar yazılıyor, bilgilendirme ‘merkeze’ gidiyor.. Kim ‘cana yakın’ kim ‘harcanacak’ bunun kararları Amerika’da alınıyordu.

  •  Amerika’nın işine yaramayanlar, çizgiden dışarı çıkanlar ise, seks skandalı ayarlanıp, yolsuzluk haberleri çıkartılıp, bir şekilde devre dışı bırakılıyordu. Kod numarası 705 gibi olanlar, RTE gibi sayısız testten başarıyla geçtikten sonra politik arenanın zirvesine doğru yol aldırılıyordu!
  • Hatırlayın 2010’da yazmıştık: ‘İslamköylü Demirel’den, büyük kent çocuğu Bülent Ecevit’e, Antalyalı Deniz Baykal’dan Kayserili Abdullah Gül’e, Ünyeli Numan Kurtulmuş’a kadar birçok lider çeşitli ‘imkânlarla’ Avrupa ve Amerika’da ‘ağırlanıp’ ‘eğitiliyor’, sonra reklam edilip ballandırılıyor ve Türkiye’nin başına bela ediliyordu. Meraklıların nette iki tuşa basarak ayrıntılı cv’lere bakmaları gerekiyordu.

1881-38(*_*)_Bitmeyen^Başlangıç--Unknown

Zamanın yeniliklerine ayak uydurmayı kafirlik sayanların bu ZANNI islamı kafirlere esir etmek istemek değildirde nedir?HER SARIKLIYI HOCA SANMAYIN HOCA OLMAK SARIKLA DEGIL BEYiNLEDiR...M.K.ATATÜRK.
«
Next
Sonraki Kayıt
»
Previous
Önceki Kayıt