.

.
» » » » » » » ABD 2015 Kasım Seçimi

  • Yeni Başkan Seçilince Obama'nın 2008 Politikası devam edecek mi ?


Amerika Birleşik Devletlerinde 2016 Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimleri için hazırlıklar hızla devam etmektedir. Cumhuriyetçiler’de eski Florida valisi ve George Bush’un kardeşi Jeb Bush ve ünlü müteahhit ve iş adamı Donald Trump başı götürürken, Demokratlar’da zirveye oynayan, eski Dışişleri Bakanı ve Başkan Bill Clinton’un da eşi olan Hillary Clinton ile Vermont eyaleti eski valisi sosyalist Bernie Sanders. Fakat bu seçimlerde halkın oylamasına sunulan adaylığını ortaya koyan şahıslar değil, büyük bir fikir hareketidir. Yunanistan, Portekiz, İspanya, İrlanda ve İskoçya gibi küçük ekonomilerde yükselen sol dalga, şimdi İngiltere ve Amerika’da boy gösteriyor. Dikkat çekici olan ise, Amerika’da sağ seçmenin ve muhafazakar adayların bile hiç görülmemiş bir şekilde gelir dağılımındaki eşitsizlikten bahsetmesi.
AMERİKALI SEÇMEN NE İSTİYOR
Amerikan seçmeninin gündemindeki başlıca sorunlara bir bakalım:
1. Bankacılık: Bankalar, 2008 ekonomik kriz öncesi büyüklüğüne dönüyor ve daha da büyüyor. Usulsüzlüklerinin tespiti sistemin derinliği ve karmaşıklığından dolayı çok geç kalıyor. Kanunsuzluklar tespit edildiğinde ise cezası verdiği zararın boyutundan daha düşük seviyede kalıyor. Son iki yıldır gazete manşetlerinde yer alan ve asıl hiç adaylığını koymayan Demokrat Senatör Elizabeth Warren özellikle bu konuyu manşet haline getirmiştir.
2. Lobicilik: Birçok kanunu kongre üyeleri yerine, onlara emekliliklerinde iş sahası sağlayan lobici firmalar hazırlıyor ve politikacıları o yönde ciddi bir şekilde etki altına alıyor.
3. Seçimlerde paranın rolü: 2008’de Seçimlerde bir adaya sadece vatandaş olarak doğrudan değil, Super PAC denen siyasi komiteler aracılıklarıyla da sınırsız olarak bağış yapılabilme özgürlüğü tanındı, adayların arkasındaki paranın izi sürülemez oldu.
4. Eğitim: Yüksekokul ve üniversitelerin fiyatları katlanarak arttığı için, öğrencilerin çoğu eğitim kredisiyle okuyor. Mezun olan ve olmayanların şu an borçlarının toplamda 1 trilyon dolar ile kişi başına ortalama 24.000 dolar civarındadır. Bu sebepten birçok insan ev alamaz, yuva kuramaz oldu.
5. Ceza: Dünyada nüfusa oranla cezaevinde en fazla tutuklusu olan ülke Amerika. Hapishaneler özel firmalar tarafından işletiliyor, kar artırmak için turlu adaletsizlikler yaşanıyor.
6. Gelir dağılımı: Ekonomik veriler genel olarak iyi durumda olduğu halde işsizlik oranı ve devletten yardım alarak yaşayanların sayısı artmış durumda. Geçen yıl Fransız ekonomist Thomas Piketty’nin 21nci Yüzyılda Kapital adlı kitabın belirttiği üzere, son 250 yılda Batı dünyasındaki zengin tabaka mal varlığını sürekli olarak arttırdığı halde, geriye kalan ekonomik üretimi paylaşan nüfus artmış ve gittikçe daha az bir pay ile yetinmek zorunda kalmıştır.
7. Kaçak göçmenliğin yarattığı sorunlar, küresel güvenlik ve uluslararası ticari açık da daha çok Cumhuriyetçi adaylarda milliyetçi kanadın vurgu yaptığı konulardır.
Bu gerçekler halk tarafından sisteme karşı gittikçe yükselen şüphe havası ve yönetimlere karşı protestolara yol verirken, entelektüel kesimde sol fikirlere doğru zorunlu bir yönelişi beraberinde getirmiştir.
TEPEDEN AŞAĞI DEĞİL
Sola eğilim, tepeden reçetelerle değil, geniş kitlelerden yukarıya doğru kendini göstermektedir. Gelecek nesil bürokratlar, sivil toplum örgütleri ve iş adamları politik doğrulara karşı daha duyarlı olarak yetişiyor. Üniversite öğrenci grupları gittikçe daha hassaslaşmış, konuşma ve yazılarında politik doğruluğa (politicallycorrect/politicalcorrectness) dikkat eder olmuşlardır. Türk gençliğinin aksine Batılı akranları cinsiyet, cinsel tercih, fiziksel görünüm, din, dil, ırk kavramlarının yanı sıra, bilinen örf adet ve hatta ulus devlet anlayışlarının bile dışına çıkmış durumdadır. The Atlantic dergisinden Caitlin Flanagan son yazısında ortaya koyduğu gibi, birçok stand-up komedyen bile eskiden üniversite kampüslerinde rahatça bazı gruplarla dalga geçecek espriler yapabiliyorken, şimdilerde programlarına bu mekanları dahil etmemektedirler. Sebebi ise, üniversitelilerin “aşırı hassas” olmaları. Türk diplomasi camiası, küçük haksızlıklardan bile “nem kapan” muhataplarıyla dengeleri felsefi olarak nasıl şekillendirmektedir?
Ülkelerin yerel hassasiyetleri kurumların işleyişine yansır. Sosyalizme eğilim, artık uluslararası ilişkilerin sadece maddi menfaatler üzerine kurulamayacağı anlamına gelmektedir. Kamuoyu, devleti sosyal alana yatırıma zorlayarak, ekonomik ilişkileri felsefi olarak yakın hissettiği ülkelerle geliştirecektir. Önemli ortaklıklarımızın olduğu ülkelerin çoğunda “ah bu Kürtler” demek bile ırkçı söylem sayılmaktadır veya sayılacaktır. Bu gibi söylemlerin ortaya çıkmasıyla o ülkelerde Türkiye’ye karşı kamuoyu baskısı oluşmakta ve bundan dolayı Türkiye ticaret yapabilme yeteneğini kaybetmektedir. Büyük firmaların yatırım planları ve meclis onayı gerektiren silah anlaşmaları sivil toplum kuruluşlarının güçlenmesiyle “ırkçı” veya “ayırımcı” olarak kategorileştirilen ülkelere dolaylı baskılar uygulamaktadır. Tüm bunlara bakıldığında, Türkiye’nin dış temsilcilikleri, devlet yetkilileri, sivil toplum kuruluşlarının uluslararası şubeleri ve ticaret odaları uzun zamandır bilgi ve teknik donanım ve yetenekten yoksun çalıştığı görülmektedir. Türkiye, bunun sonucunda psikolojik ambargoya tabi tutulmaktadır ve bunun etkileri daha tam olarak ölçülememektedir.
Diplomasi yorum işidir, sadece bürokratları tanımakla değil, onların yansıması olan kültür ve alt kültürlerini tanımak, onların ifade biçimlerini, esprilerini anlamak ve psikolojilerini değerlendirebilmekle olur. Dış politikayı geleneksel olarak Ermeni lobisinin çeşitli ülkelerdeki yasa tasarılarını ve son yıllarda Suriye Başkanı Esad’ı indirme nezdine indirmiş devletimiz, arkada gelişen binlerce raporu, ticari anlaşmaları ve bilimsel gelişmeleri ilgi alanının dışına itmiş durumdadır. Özellikle Avrupa ve Amerika’da görev yapan yetkililer o ülkelerle ilişkilerimizde ülkeye ne kazandırdıkları sorgulanmalıdır. İthalatımız rekor düzeye çıktığı halde, ham madde ve iş gücü ucuz olmasına rağmen, Türkiye ihracatta sınıfta kalmıştır.
TÜRKİYE YENİ HAMLELERE HAZIR MI
İngiltere’de İşçi Partisi’nin başına sürpriz bir şekilde %59 oyla 1983’ten beri milletvekili olan Jeremy Corbyn geldi. Corbyn’in, partisini sağ politikalara maruz bırakan Tony Blair ve Gordon Brown’dan sonra tekrar sosyalist kökenine çektiği belirtiliyor. Corbyn, 2003’te savaş karşıtı ve özelleştirmelere karşı duruşuyla kendi partisinden ayrı hareket etmiş ve sistem olarak savaşların uluslararası sermayenin ürünü olduğunu savunmuştur. Bundan hareketle, artık Amerika’da kimin başkan seçileceği aslında önemli olduğu kadar önemsiz de. Kavramları yeniden tanımlayan söylemler yerleşik hale gelmiş, yeni Dünya düzeni için zarlar atılmış, kollar sıvanmış durumdadır. Türkiye, resmi kadroları, kanaat önderleri ve aydınlarıyla yeni hamlelere hazır mıdır?
Oda Tv
Şahap Gizlen / NewYork Ekonomik Politika.

1881-38(*_*)_Bitmeyen^Başlangıç--Unknown

Zamanın yeniliklerine ayak uydurmayı kafirlik sayanların bu ZANNI islamı kafirlere esir etmek istemek değildirde nedir?HER SARIKLIYI HOCA SANMAYIN HOCA OLMAK SARIKLA DEGIL BEYiNLEDiR...M.K.ATATÜRK.
«
Next
Sonraki Kayıt
»
Previous
Önceki Kayıt