.

.
» » » » » » » » » » Sarızeybekten Zehir zembelek

Foto:irfan ASLAN


Fettullah Gülen Nur Cemaati’nden, biliyoruz.Her ne kadar Nurcular kabul etmesede.Fetullah cemaati onlar nurcu biziz ve yolumuz asla bir değil biz onlardan ayrıyız bizi onlarla karıştırmayın deselerde Gülen nur cemaati olarak anılmaya devam ediyor.Peki Cumhurbaşkanı?Peki ya Başbakan?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Kadiri Cemaati’nden…
Başbakan Erdoğan da Halidi Cemaati’nden…
Peki, her ikisinin ortak noktası neydi?

Mevlana Halid…
Mevlana Halid-i Bağdadi kimdi?

Nakşibendiliğin son halifesi Abdullah Dıhlevi hazretleri diyor ki;  
Hz. Mevlana Halid, memleketinden yüce Nakşibendi tarikatı için, bu fakirin yanına geldi… Bundan sonra taliplerin terbiyesine seçilmiş biri olarak kendisine halifelik icazeti verdim.  
Yine Kadiriyye, Çiştiyye, Sühreverdiyye ve Kübreviyye gibi tarikatlarından da icazet verdim. Bu tarikatlarda onun eli benim elimdir ve o benim vekilimdir. Benim pirlerimin halifesidir.”[1]

Süleymaniyeli Halid, beş tarikat bir yana, benzer inanç öğretilerinin de tek vekili tayin edilmişti, üstelik on ayda. 
Peki, bir din alimi, on aylık bir süre içinde, bu gücü nasıl elde etmişti? 

Önce kısa bir özet…  
Osmanlı dağılma süreci yaşıyordu; Kırım’da, Balkanlar’da, Kafkaslar’daki topraklarını kaybetmiş ve sürekli geri çekilmeye başlamıştı.  
Yeniçeri Ocağı kaldırılmış, Bektaşiler katledilmiş, Nakşinbendilik resmi devlet tarikatı olarak benimsenmişti.  
Ama hangi Nakşibendilik? 

   ''Doğu Anadolu ve Barzani coğrafyasındali başta Baban, Soran ve Bedirhan olan üzere, Kürt emir ve beylerinin gücü kırılmıştı; ortaya çıkan otorite boşluğu Nakşibendi tarikatının şeyhleri ve seyitleri tarafından dolduruluyor ve din adamları tarafından bölgesel bir  hakimiyet kuruluyordu.  
Osmanlı bu süreci yaşarken, yeni bir inanç değişimi Orta Doğu’ya yayılmaya başlamıştı. Bu kez Nakşibendi tarikatının özü hedef alınmıştı. Değişimi, tarikat kendi içinde yaşıyordu.  
Değişimin sembolü ise “Süleymanyeli Halid’ti…

Süleymaniyeli Halid, Anadolu başta olmak üzere, Orta Doğu’da Mevlana Halid-i Bağdadi Nakşibendi olarak bilinir.  
İnanç dünyasında büyük bir zat’tır. Halidiye ekolünün kurucusudur. Bu ekolün ilk ve son büyük halifesidir.  
Semerkand yayınlarının okurlarıyla tanıştırdığı üç kitabı var: Halidiye Risaleleri, Muhammed B. Nakşibendi’nin Altın Silsilesi ve “Güneşler Güneşi Mevlana Halid”i yazan El-Hac Hasan Şükrü.  
Süleymaniyeli Halid’i gerçek yönleriyle size tanıştırabilmek için, tüm bu kaynakları ele alacağız… 

“Halid, tarikatı yeniden canlandırdı ve bir on yıl içerisinde Osmanlı Devleti’ndeki Nakşibendîlerin çoğu, ona ve halifelerine katıldı” diyerek dikkatimizi Mevlana Halid-i Bağdadi üzerine çeken araştırmacı yazar İsmet Bozdağ, olayların temelinde kimin yer aldığını bakın nasıl işaret ediyor;  
“Atadığı halifelerin sayısı oldukça fazladır; bilinenin 67’sinin 33’ü Kürt’tür. Mevlana Halid tarikatı, sık örülmüş bir ağ gibi, tüm Doğu’ya yayıldı.  
Kuşkusuz Halid’in karizmatik kişiliği ve tarikatın içerisindeki reformlarının niteliği, Halid’in artan popülaritesinin en önemli sebeplerinden biridir. Ancak, Nakşibendî şeyhlerinin 19. Yüzyıl sonlarına doğru siyaset içerisinde önemli roller üstlenmeye başlamalarının asıl sebebini, Halid’in kişiliğinin dışında aramalıdır.”[2]  
Buradaki şifre son cümle içinde;
asıl sebepleri Halid’in kişiliğinin dışında aramalı”.  
Bir başka şifreyi ise şöyle veriyor;
 Nakşibendi tarikatının, Kürtlerde oynadığı rolün siyasi yapısı ve uzun geçmişinden söz edilebilir. Ama, kesin olan, tarikatın siyasi etkinliğinin ancak Mevlana Halit ile dramatik bir biçimde arttığıdır”. 

Necmeddin B. Muhammed Nakşibendi, Halid’in bilinmeyen yönlerini şöyle açıklıyor;  
“Halid, Osmanlı yönetiminde, Musul vilayetine bağlı Baban Emirliği’nin bir köyü olan Karadağ’da doğdu. Mezhep olarak Şafii; tarikat ve meşrep olarak ise Nakşibendi’dir. Nakşibendi tarikatının Halidiyye kolunun kurucusudur.  
Bu süreç, Hindistan’a gidip Nakşibendi Şeyhi Abdullah Dehlevi’den icazet almasıyla başlamış, önce Irak kuzeyine, ardından Anadolu ve bölge coğrafyasına yayılmıştır.  Nakşibendi alimlerinin yazdıkları silsilede ki “Altın Silsile” olarak tanınır, Mevlana Halid-i Bağdadi üçüncü silsilenin 30’ncu ve son sırasında yer alır.[3]  

Semerkand yayınlarından çıkan Halidiye Risalesi ise, şöyle bir Mevlana Halid profili çiziyor; 
Asıl adı Ebü’l-Beha Diyaüddin Halid b. Ahmet b. Hüseyin eş-Şehrezuri’dir. Soyu baba tarafından Hz. Osman b. Affan’a dayandığı için kendisine “Osmani” denilmiştir.  
Babası “Şeşengüşt” (altıparmak) lakabıyla tanınan Pir Mikail, kamil bir velidir, Mevlana Halid’in yetişmesinde büyük emeği vardır. Annesi ise, hem hayatı hem asaleti ile bu bölgede tanınan büyük veli Pir Hızır Fatımi’nin soyundandır, anne tarafından nesebi Ehl-i Beyt’e kadar uzanır. Mevlana Halid(kuddise sırruh) 1779’da Kerkük’e çok yakın olan Irak’ın Süleymaniye şehrine bağlı Karadağ kasabasında dünyaya gelmiş ve orada büyümüştür.  
Az bilinen kısa yaşam hikȃyesinde, Süleymaniyeli Halid’in çok önemli ve şaşırtıcı geçişleri var,örneğin; adı Halid ama Halid-i Bağdadi diye tanınıyor. Bağdadi demek, Bağdatlı anlamında ama kendisi Süleymaniyeli.  
Seyit ve şeyhlik için de aynısı söylenebilir. Seyit peygamber sülalesinden gelen demek, ama bir bakıyorsunuz, baba “seyit”, oğul ise “şeyh” oluyor. Halid’in Nehri’deki ilk halifesi Taha seyit ama oğlu Ubeydullah şeyh, gibi…

Hangisi doğruydu 

Buraya kadar Halid, Kadiri tarikatına bağlı bir hocadır. Nakşibendilik konusu, bundan sonra açılıyor. Bu tarikat dönüşümüyle Halid, sadece Kadirilik değil, Nakşibendilik ve bu çizgide yürüyen tüm tarikatların da tek hakimi olacaktır.  
“Neden üzerinde bu kadar çok duruluyor?” diye bir soru varsa, bugün Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve yardımcısı Bülent Arınç’ın bu tarikatın müritleri olduğunu hatırlayalım. 
 
Peki,Halid  Kadirilik’ten Nakşibendiliğe geçişi nasıl yapmıştı? 

Mevlana Halid’in hayatını kaleme alan El-Hac Hasan Şükrü, “Şemsü’ş Şumüs (Güneşler Güneşi)” adlı kitabında, Halid’in Abdullah Dıhlevi’den toplu icazet alışı hakkında şunları  söylüyor;Abdullah Dıhlevi hazretlerinin Halid-i Bağdadiye verdiği hilafetname özüyle şudur;
Besmele, hamdele ve salveleden sonra bu fakir Abdullah Dihlevi en-Nakşibendi el-Müceddidi(Allah O’nu affetsin) der ki; İrşad dairesinin kutbu, din ulemasının serdarı ve hakka’lyakıni talep edenlerin yeganesi olan Hz. Mevlana Halid, memleketinden yüce Nakşibendi tarikatı için, bu fakirin yanına geldi…  
Bundan sonra taliplerin terbiyesine seçilmiş biri olarak kendisine halifelik icazeti verdim. Yine Kadiriyye, Çiştiyye, Sühreverdiyye ve Kübreviyye gibi tarikatlarından da icazet verdim.  
Bu tarikatlarda onun eli benim elimdir ve o benim vekilimdir. Benim pirlerimin halifesidir. Onun razı olduğu şey bizim razı olduğumuz şeydir. Ona muhalefet eden bize muhalefet etmiştir. Cenab-ı Hak’tan bizim ve tüm kardeşlerimiz için afiyetlerinin devamını niyaz ederim..”[4]

 İşte, Barzan coğrafyasında yaşayan insanların, inanç temelinde büyük bir değişim yaratan Nakşibendi- Halidiye kolunun ilk adımı  böyle atılmış. Süleymaniyeli Halid, beş ayrı tarikatle birlikte, benzer tüm dini öğretilerin halifeliğini böyle almış. Artık adı; Halife Halid’dir.  
Bu önemli bilgiyi bir başka kalemle de teyit edebiliriz. Necmeddin B. Muhammed Nakşibendi, Altın Silsile’de bizi doğruluyor  
“Abdullah Dıhlevi’nin yanında on ay kadar kalmış olan Halid-i Bağdadi, sadece ve başta Nakşibendilik olmak üzere beş tarikatın değil, benzer diğer tarikatların da icazetini almış ve hepsinin halifesi olmuştur.  
Bunlara ilave olarak,  zahiri ilimlerde tanınmışi olan Şeyh Veliyyullah Hanefi-i Nakşibendi hazretlerinden de Buhari, Müsliam, Ebu Davut, Tırmizi, Nesai, İbn Mace olarak tanınan altı hadis kitabı Kütüb-i Sitte’yi rivayet icazeti de alır.  
İnsanlar onun dergahına akın akın gelmeye başlar. Artık o zahiri ve batıni ilimlerde büyük bir alim ve mürşid-i kamildir. Bu yüzden kendisine “çift kanatlı” anlamında “Zülcenaheyn” denilir[5].

Kafkas Kartalı Şeyh Şamil dahi Mevlana Halid-i Bağdadi’nin peşinde gider. Yetiştirdiği halifeler dört bir cepheye yayılır; kimi İstanbul, kimi iç Anadolu, kimi Suriye’ye… 
Bu büyük ışık, Halidiye risalesinin satırlarına da yansır;
 “Vali Mevlana Halid’e sahip çıkar, onu tenkit edenlere engel olur ve bir süre sonra da Süleymaniye’ye uğurlar. Mevlana Halid hazretlerininin dergahına insanlar akın akın gelir.Alimler, cahiller; komutanlar, valiler; abidler, zahidler, tacirler ve daha niceleri…  
O üzerinde taşıdğı sadat-ı kiramın nurları ile etrafa nur yayar, Hindistan’tan alıp getirdiği mana aleminin ışıklarını ta İstanbul’a kadar ulaştırır. Sonra bu ışık gittikçe yayılır; Şam ve civarı, Anadolu toprakları, Kuzey Irak, İran’ın kuzeybatısı, Kuzey Kafkasya onunla ve onun geride bıraktığı halifeleriyle yetişdirdiği kamil mürşidlerle dünyanın dört bir yanı aydınlanır. Mevlana Halid hazretleri 9 Haziran 1827 tarihinde Cenab-ı Hakk’ın rahmetine kavuşur. Allah Teala ona rahmet eylesin[6]. 

Mevlana Halidi Bağdadi’nin Irak kuzeyi Barzan coğrafyasında, ilk halifesi Şeyh 1’nci Abdusselam Barzani; Anadolu’da en önemli iki halifesi, sırasıyla, Hakkari’den Seyyid Abdullah, Şemdinli’den Seyyid Taha’dır, zaten ikisi de akrabadır. 

Unutmayın;, Seyit Taha, “Ben Kürt değilim, Musul’dan geldik” diyen Seyit Abdulkadir’in dedesidir.

Süleymaniyeli Halid’den Mevlana Halid-i Bağdadi Nakşibendi Hazretleri’ne geçişin kısa öyküsü işte bu… 

Diyeceksiniz ki ne var bunda?

Bunda iki kişi var; Barzani ve Taha!

Her ikisi de Halid’in halifesidir…

Her ikisinin de soyu Anadolu’da isyanları başlatanların soyudur, ta 1880’den 1930’a kadar, oradan da PKK olaylarına kadar… 

Unutmayınız ki Mevlana Halid, Seyit Taha ve Şeyh Abdusselam Barzani aynı zamanda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül’ün de Cemaat Halifesi’dir…


Şimdi Cumhurbaşkanı Gül'ün neden Barzani'yi kırmızı halıyla karşıladığı, Başbakan Erdoğan'ın da neden Diyarbakır'da Barzani'nin ayağına gittiği anlaşılıyor...

Barzani'nin dedeleri bunların halifeleri...


Erdal Sarızeybek


Kaynak; Cemaat ve Barzani


[1] El-Hac Hasan Şükrü, Şemdü’ş Şumüs, s. 156, Semerkand Yayınları, 2011.
[2] İsmet Bozdağ, Kürt İsyanları, araştırma, s. 37, Truva yayınları, 2009. .
[3] Necmeddin B. Muhammed Nakşibendi, Altın Silsile, s. 25., Semerkand Yayınları, 2011.
[4] El-Hac Hasan Şükrü, Şemdü’ş Şumüs, s. 156, Semerkand Yayınları, 2011.
[5] Necmeddin B. Muhammed Nakşibendi, Altın Silsile, Mevlana Halid-i Bağdadi, s. 323. Semerkand Yayınları, 2011.
[6] Halidiyye Risalesi, s.26. Semerkand Yayınları, 2011.

1881-38(*_*)_Bitmeyen^Başlangıç--Unknown

Zamanın yeniliklerine ayak uydurmayı kafirlik sayanların bu ZANNI islamı kafirlere esir etmek istemek değildirde nedir?HER SARIKLIYI HOCA SANMAYIN HOCA OLMAK SARIKLA DEGIL BEYiNLEDiR...M.K.ATATÜRK.
«
Next
Sonraki Kayıt
»
Previous
Önceki Kayıt